HÂLE-İ BEYÂN

/ Avucunda yansıttı gökkuşağını

Ve bir renk tuttu içerisinden

Elini uzattı; “al” dedi… /

 

Umutsuz gözleri delirdi
“Hangisi dileğin sesidir

Her dilek yarına gömerken umutları”

Diye söylendi

Meczup bir iniltiyle…

Yasakları severdi;

Sessizce “Yasak” dedi…

 

Ben cebimde taşırken gökkuşağını
Merak sarardım saklı/yasaklı renklere:

 

En koyu maviye rehin kaldığında özgürlük
Mahkûm bir edanın satır aralarında…
Karanlık can verirken geceye

Zifir saran akıllara

“Siyah” dedi…

Yerinden söküldü kaldırımlar

Slogan atan sokaklarda

 

Gazel olup döküldü çehresine dağları
Sinsi ayrılıklar besteledi kemancı
En olmaz sızıları okşadıkça okşadı…

Ve sararırken yapraklar,

Sarının rüknünde dile geldi o dem:

“Ayrılık koru düştü”

“Bir ân” dedi…

 

Söyledi geceye efkârını
Renklerin muştusunda ararken ihtişamı
Büyülü yeşiller tütsüledi,

Bir  anda gözlerin geçti aklımdan

Ayarı kaçarcasına,
Sıfatlarını tamladı cennetin…
Cennet, giyindi bütün tonlarını

Yaydı hikmetli rayihayı

“Bizimsin, ey mekân” dedi…

 

Ara ki Bağdat
Cebinde
Ara ki renkler
İrisinde

Ruhlar düşlerken sabahı

Bir dil sordu telaşla

“Bahtımız ne yan?” dedi…

 

Bekle toprak kokusu
Kahve tonunu vur yanaklarıma

Gözlerin hasrete doğduğu o tek ân’da

Bembeyaz sayfalara

Yayılınca al şafak

Müsterih ol, ey sırrım

“Bu, hâle beyan” dedi…

 

Elini uzattı cesaretle

Tutundu ay ışığına

Renklere sarıldı bir ömür

Titredi uzaklardan:

“Hiç düşünme, yan!” dedi…

 

Kızıl kızıl damladı gözyaşı

Ebemkuşağı gönüllere

Yasak renkler batarken cana

Yürekler  yandı derinden

Yalnızca bir “âh” dedi…

Karanlık can verirken sabaha

Son sözü

“Siyah” dedi…

 

Âdem Efiloğlu

Leave A Comment

All fields marked with an asterisk (*) are required