BULUTLARIMIN YOĞUN DİPSİZ GÖLETİ

 

//Vakit gece yarısı dertleniyorum kendimce //

Hayat denen armağanla cebelleşiyorum

Hüzün mü hep ?

Gözyaşı mı?

Ömrümün deminde asılı kalan ayrıcalığım !

 

 

Şimdi, diline sus sürülmüş  şehrimden güvercinler uçuruyorum.

Pençelerine emanet ettiğim mektuplarım,

Aşsın uzak diyarları… Aşsın !

Gözyaşım sulasın gönül gözümü

 

Kızılca kıyamete gebe harabe kentimin caddeleri

İsyanlar parmaklara dolanmış duman duman

Haydi! çek beni karanlıklarının içine kadın !

Sitemlerini ciğerimde soluyayım

Kıyılarıma mahşerinin dalgaları vursun

Ben sahipsizliğimi savurayım Cudi’nin bahtı kara rengine

 

Antik bir çağın feryatları yükseliyor kulağımda

Cenkleşiyor aklımda devrik cümleler

Dilimde kuru kalabalık söylemler.

Çekiyorum kılıcımı kınından

Meydan okuyorum tüm karamsarlıklara

Saçıldığım sokaklardan topluyorum

Param parça hallerimi

Sadaka niyetine bırakıyorum

Gönlümdeki üç beş fukara köşeye

Sen hala sekiz fersah uzaktasın Dicle’ye

 

Ve  yine  ateşine atıyorum kendimi Nemrut’un

İbrahim olup doğmak için yeşilliğinden

İçimdeki melekle yüzleşiyorum sonsuz ihtimaller de.

Sonra, serin bir hûşû dokunuyor senin gözlerinden

Bulutlarımın  yoğun dipsiz  göletine

Harran’a  eş koşuyorum gözlerimi

Nuh’dan beri böyle tufan görmedi kimse!

 

Duy ! Ey Kadın!

Sana yanıyorum yine

Babil’in Asma Bahçelerinde

Baş döndüren hızına yetişmek için zamanın

Ümitlerimi, en iyicil yanlarına asıp kurutuyorum

 

Şimdi hasat zamanı diyor içimdeki ses

Ben aldırmıyorum

Umutlara bindiriyorum hayallerimi sana varmak için

Sessiz iklimlerimden koştuğum limanında

Külümden artakalanlar yıkayacak cesedimi

Ve ben dolunay esrarında saklayacağım emsalsiz suretini

 

Vakit hesap soruyor

Ben

Ben  susuyorum…

Yığılıyorum /sığınıyorum heybetimin üstüne

Cudi dağı aydınlanmak üzere…

 

Âdem Efiloğlu

Leave A Comment

All fields marked with an asterisk (*) are required