PARMAKLARINDAN DÜŞERKEN ARŞE

 

Üflese zaman nefesini

Sen arşe’nin ucunda tükensen

Ben tellerinde erisem

Yağız atlar koşuşsalar tellerde

Yeleleri rüzgâr ile uçuşan…

 

Mesela;

Ben şarkılar söylesem

Sen kemanının notalarında serenat yaparken

Özlemin durmayan çizgisinde
İçimi ısıtsa bakışların

Geceyi ateşe versek

Ve yansa samanyolu

Oturup başına ağlaşsak.

 

 

Yıldızlar sarsa etrafımızı

Saklasa bizi o an o karanlık

Mehtabın güneşinde zamanı mühürlesek
Kahve gözlerimde doğsa sabahın

Her gecenin bitişinde
Seni kalbimde bulsam…

 

Bakışlarının alevi yakarken kalbimi

Ritim tutmaz atımların içerisinde
Adımı her an sayıkladığında farklı

Öylesine acımasız arzuların

Vazgeçsek her şeyden

Dudakların dudaklarımda kesse nefesini
Uykuya hasret gözlerinde yıkarken geceyi
Tükenen zamanın tezahüründe

O an kopsaydı kıyamet

Sonsuzun kımıltısız izlerinde

Nefes nefese…

 

Ve tüketsek hayalleri

Öldürsek duyguları

Hissiz taş bir kalbi kondursak sol yanımıza

Baskılara tahakküm etsek

Hislerimizi…

 

Boş ver denizi

Bir bardak çayı

Hatta yaşamda bize kalanları

Sür dudaklarından düşmeyecek

Şarkının notalarını

 

Haydi bir daha çal kemancı

Ağlasın parmaklarında tutuklu arşe

Çelik parmaklıklar ardında

Salınırken yağız atların yeleleri

Bir yürek aşka yıkılmış

Küllerinin arasında

Aldırma…

 

Âdem Efiloğlu

Yorum Yapın

All fields marked with an asterisk (*) are required