ESRİK ZAMAN HİKÂYESİ
Adam;
Kadife sesli şarkılar
Ülfetini koştururdu en güzel nidasıyla.
Ruhumu cilalardı gözlerin.
Hüzün kokan bakışların
Işıtırdı yollarımı,
Beyazıt meydanının parke taşlarında.
Adımlarında dalgalar köpürdükçe…
Kokunu bıraktıkça severdim denizleri…
Kadın;
Ne zaman dalsam gözlerinin mavisine,
Kaybolurdum derinlerinde.
Öksüz çocuk misali
Çırılçıplak savunmasız yakalanırdım.
Ünsüz kelimeler gibi,
Küçüldükçe küçülürdü bedenim.
Un ufak olurdu gözbebeklerim
Ellerinin yetimhanesinde
Bilmezdin…
Adam;
Özlemini sevgiyle öğütürdüm
Kapalı çarşıdan bakışında
Yanardı şehrin ışıkları.
Nefesini özledikçe sulardım çiçekleri.
Bahçenin kapısına asılan sarmaşık!
Eteğinde uzayan gülü kıskanırken
Bir etek boyu koşardı karanfiller
Avuçlarının içinde…
Kadın;
Ne zaman dalsam hülyalara,
Koynunda sabahlardım
Bitmesin istediğim anlarla
Yorgan yapıp sardığın kollarında…
Bağrını yastığım,
Yatağını yuvam diye bilmişliğim ondandır,
Ve derin uykuların gözüme girmeyişi…
Adam;
Pierloti’den geçerken adımlarım
Teninin insicamında
Cezbeye tutulur.
Parmaklarım ezber tutar adını.
Yüz yıllık hasreti kavuşturdukça saçların,
Dudaklarında eskirdi dudaklarım,
Ansızın aklıma düşen siluetinden…
Kadın;
Umutsuz uçan kuşların
Nasibinde buluşur kanatlar.
Rızasız âleme düşmez tek bir yağmur.
Kendimden geçiyorum
Bil ki senden geçerken.
Yolları ayrı düşen rüzgâr
Bize de bulaştı
Hoşça kal…
İki yürek ağladı boğazın koynunda
Martılar havalandı
Büyükçe bir yük gemisinin “Ti” sesi karıştı sulara
Hiç kimse ağlayan yüreklere
Ne oluyor sormadı…
Adem Efiloğlu