ACIYA KANATLANAN SABAHLAR
Bütün cümleleri sevdayla sırtladığın günlerde,
Kalbinin kapakçıklarında tazelenirdi,
Dünyanın cümleleri.
Ruhunun derinlerinde,
Umutları henüz rehin bırakmadan,
Hasret sıtmalarına tutulurdu bakışların…
İçinde hüzün kuşları uçuşurken,
Gülüşünde eskirdi zaman,
Şimdilerde aldırma sen eksikliğine
İstesen;
Saçlarına birer birer düşen yıldızlar,
Gökkubbeyi oynatırdı yerinden,
Gözlerine her akşam düştüğünde…
Sana elif gibi dimdik durmak yaraşırken,
Al yazmalarına döküldü gizlice yaşlar,
Eksik parçalarını toplarken dört taraftan,
Sabah ezanlarını muştulardı uykusuz gece,
Sabır dağlarını erittiğin yerde,
Hayatınla vuruşurken…
Yüreğinde beslediğin ürkek güvercinlerin,
Kanatlarına saklamışsındır mutlaka hayallerini,
El yazısı sadeliğinde seçkin,
Dudaklarının sıcaklığında tutkulu,
Kokusunu sürdükçe üzerine hayatın,
Hep aklından uçup kaçıveren,
Sancıların düğümlü elleri…
Başı dik şiirlerde özgürdü kadınlığın,
Acımasız hayata boy verircesine,
Rehin kalan umutların arasında,
Acıya kanatlanan sabahlar,
Üzerine basardı metanetinin,
Tebessümün altında ezilirken,
Dilinin ucunda söylenmez küfürlerin…
Denizin sessizliğinde arşa taşınırdı hüznün,
Yaralarından kanlı çığlıklar sızarken,
İki masum yürek merhemdi,
Günün aydınlık yüzüne,
Hangi tufan varsa gelsin diye kafa tutarken…
Aşka manasız gözlerini damıtırken,
Son defa öper namlusunu mermiler,
Karanlığa heybetli ışığını çakıp,
Çekip gider hayatından,
Manasız varlığından utanan hatıralar…
Vuslatın dudaklarındansa,
Ellerini tutar yalnızlığın,
Acıların sesini düğümler sessizliğin,
Bin parça dağıldığın sokaklarda,
Düşünürsün,
Kim yekpare kalmışsa hayatta,
Aşkın uğramadığı sokaklardan geçmiştir…
Suretinde ağlayan yağmura aldanma,
Bak;
Zaman yalnızlık tütüyor,
Avuçlarını hayata adadığın anlarda…
Âdem Efiloğlu