YILDIZLARIN ALKIŞA DURDUĞU SECDE MEVSİMİ
Ruhunun ezberinde efsaneydi ismin
Kapattın gözlerini…
Gölgesi dağlara düştü heybetinin
Avuçlarında nasırlı bir öfkeyi biriktirdikçe
Zaman üstü duygularınla umut serptin bulutlara
Bulutlar ağladı ağladığında
Sen yine yağmura tutuldum sandın…
Zulanda hasreti ağlatırdı özlemlerin
Sesi duyuldukça bütün hislerinin
Ruh uçurtmalarını uçururdu öptüğü rüzgârın
En keskin melodiyi hayıflanırdı kanayan parmaklar
Notalarına dermansız dokunurdu nefesin
Kıvılcım olup dağılan sevdaya dair
Sökülmüş kazakları dikecekti üşenmeden
Soyundu işsiz kalmış yarım yüreklere
Ömrü fakirliğe ilham oldu
Ölü şiirleri derledi heybesinden
Beklemekteyken âlem…
Hayalleri vardı
Toprağın vücudunda dev olup sabahladığı
Kalplerin beşiğinde sefir
Ninnilerin mırıltılarında salkım salkım is olup düşecekti gecelere
Cennet ışıkları sırnaşırken gözlerinin beyazına
Düşleri asardı ağır aksak bacaklarından
Nesir dudaklarından öperdi sonsuzluğu
Ruhunun eksikliğini tamamlardı aşkla
Her bakışında başka bir nesil uyurdu sessizce
Kendi akıl diliyle duyardı
Emsalinin olmadığı bir günde evreni
Sözlüğüne esir düşmüş cümleler devşirirdi bıkmadan
Mavi mürekkepler fırlarken kaleminden
Tutkularında kımıldayan özgür düşleri selamlardı
Gölgesinin renklerinde
Ve
Dökülürdü nefesine ayna denilen hayal
Aşka dair yazdığı muhteşem mısralardan…
Yıldızların alkışa durduğu secde mevsiminde *
Korkularını rüzgâra bıraktı masumca
Sımsıkı sarıldı kara toprağa
Işığı bağrına saplanılan gökyüzünü seyretti aynalardan
Bir korkunun içinde yaşamaktansa
Sonu olmayan sonsuzluğu sevdi
Yalnızlığa hüküm veren bütün sahnelerden…
adem efiloğlu