SUSKUNLUĞUMUN USTURA DİLİ
Bir cenaze töreninde gömüldü ruhum
Feryat eden
Sessiz bir limanın zebanisiyiz
Kapısında toynaklar uzayan
Ve yerleri yalayan eskimiş bedenler
Kırıklarımızı git gide çoğaltır…
Öfkesi kabarırsa düşüncelerin
Tut ucunu tutabilirsen
Dur demek ne mümkün kelimelere
Dörtnala sürüklenir duygularımız
Sözlerimle kalabalık bir zümreyim
Üzerime korkunun tonlarını giyinir
Çıplak düşüncelerde üşürüm
Soyut anlamlara tutunurken bile
Yokluğunda eksiktir kalabalığım
Dallarım kırılır mevsimlerin bağlarından
Doğal afetlerde yiter hasat dağlarım
Söylesene sen yoksan
Kimim ben
Sustum ustura lisanında konuşurken dilim
Kum kaleleri yapan çocukların ellerinde
İdam sehpalarında biriken ölümler gördüm
Ayak izlerimi bıraktım şehrin kapılarına
Bir vardım
Bir yoktum
Dalgalar vurdukça kıyıya
Yavaş yavaş senden koptum…
Günahsız sabahlar büyüttüm gelirsin diye
Gelmedin…
Bir daha kaleme almayacak şiirlerim seni
Erken bir bahar daha açmayacak yüzümde
Bilmediğim masaldı yaşadıklarım
Şimdi öleceğim yoksulluğun öksüz hatıralarında
Sonra Cennetine düşeceğim sevdanın
Söz
Asla ismini anmayacağım…
Adem Efiloğlu