İZMİT RAMAZAN VE SEN
Sensizliğin girdabında zil zurna sarhoş kelimeler
Dünyası bir içim su saatlerden geçerken
Burnunu kıvırır sokak güzelleri
İftara randevu verirken dudaklarım
Açlığın o hassas kokusuyla yükselirdim arşa
Başım duman…
Yağan yağmura aldırmadan
İftar nöbetleri tutuyoruz caddelerde
Bir çocuk susama boyuyor yüzünü , yanaklarını
Susam olup kokuyorsun burnumda
İmha ediyorum Körfezin esintisini sen varsın nasılsa
Kalbim aşkına dilemma
Martılar koşuşturmada saat kulesinde
Son ezanına çıkmaktayken müezzin
Kalbi buruk derviş hu semasında
Aşkın katlarında dolaşırken ruhu
Güç bela adımlamakta susuzluğunu
Fevziye’de yeni Cuma’da
Ve hatta bayramsız namaza hazırlanmada serçeler
Oruçsuz martılar bölük bölük ziyafetteyken
Seka Park’ta eğleşmede gölgeler
Yeni sulanmış çimenlere dokundukça parmaklarım
Yüreğim firar ediyor sol tarafımdan
Bambaşka bakarken günbatımında körfezde gözlerine
Hatta inatçı bir gözyaşı özleme direnmekte
Suçu sevmek olan bütün harflerden vuslatını dilenirken
Sığırcıklar ağlıyor kanatlarının ağırlığında
Öfkemi öldürdükçe şahlanan dalgalarda
Akşamlara sessizliği hediye ediyor vakit
Boş sokaklarda
Güneş tam turuncu halinde ufukta batarken
Yüzümde ki özlemi imha ediyorum
Mavi mavi parlıyor gökyüzü
Umut arşınlıyor kalbimin ritmi
Gamzelerim hayatı aşkına mahkûm ederken
Kalbime mıhlıyorum sevdamızı
Minarelerin ışıklarında tükeniyor bir özlem
“Allah’u ekber nidasıyla yankılanırken körfez
Zamanı öpüp bir lokma aşk ısırıyor dudaklarım
Bir bilsen
Nasılda sen kokuyor…
Âdem Efiloğlu