Aklımda ki  fırtınaları  tutuşturdu bir  avuç  ateşin

Öyle ki zaman ötesi duygulardan iltica ettim

Denizi olmayan şehirlerin yasına

Aklımı rüzgarlara emanet ettim

 

Üfle  beni  zamandan  kör olası rüzgar

Esip  geçtiğim yerleri kimse bilmesin

 

Bel ki gölgem gelir ıssıza

Geceden kalan bir boşluk

Tedirgin ellerim

Ve ben…

Duygularımı katledeceğim az sonra

Zor emirler vereceğim kendime

 

Zincirlenmişim ruhumdan bir buluta

Kanın gövdemi yalıyor

Ben kimim

Neredeyim

Bilemiyorum

Sessizce ..usulca kıyından geçiyorum…

 

Dinlemek biraz susmak değil midir sanki kendi içinde

 

Yazgından kaçarken kendimden sana

Fırtınaların ardına saklanan bendim

Sen yazgından kaçarken kendinden sana

Kahretsin sus !

Kanayan bir aşkı ekle topraklarına

 

Kabına  sığmayan duygularım bağırıyor yangınıma

Kutuplardan bir  buzdağı kopup düşüyor

Derinlerim de  sönmüş  volkanım patlıyor  aniden

Sana  gelen yollarım kül bulutlarında kayboluyor

Kendime  sesleniyorum duymadan

Sesim özümün rengindendir

Özüm   görmüyor.

 

Dermanı  tabipler  bile  bilmedi  bir  türlü

Gökten düşen elmalarda

Kaf dağının ardında

Zümrüt-ü anka nın sırrında aradılar bir müddet

Aklımın kabına sığmayan bendim oysa

Öteler ötesinde ulaştığım ummanda

Sahipsizliğimle dolanıyorum

Dün neredeydim

Bu gün nerede

Anlamıyorum.

 

Yarın hangi  kuş cıvıltısını fısıldar dilim

Sırrına amade bekleyen ben

Yüreğim matemimle hapis.

Solgun gecenin koynundan sağılıp toprağa

Gözlerinde kayboldu yıldızlarım

Ve isyanıma diş geçirmemiş yüreğim

Köşe başı eskimiş türküler bağırmakta.

 

Bu gün hüzünlerden bel ki bertaraf ettim kendimi

Yarın..

Yarın bize musalla taşını hazırlamakta…

 

ADEM EFİLOĞLU

Leave A Comment

All fields marked with an asterisk (*) are required