AĞLIYOR KERBELA
Biz şükrün ayalarında nem tutarken
Güleni de unutmadık
Şükür ağlayanı da
Unuttukça dillerde ağıt olup
Kendini hatırlattı Kerbela…
Hain emellerin muştusuna
Kufe’den çağıranlar çengi tutuyordu Hüseyin’e
Kan damlıyordu ulağın dudaklarından
Gökyüzü siyaha
Toprak vuslata büründükçe
Çiçekler donanıyordu
Hüseyin’in Cennetine…
Yüz bin melek dualar tüketiyordu
Yüz bin melek saf saf tefekkür ediyordu Ninova’da
Üstünlük taslıyorken Yezid’in fasıkları
Ubeydiye kan kusuyordu
Kılıçların ucundan…
Ol Muhammed’in ayaklarının yürüdüğü
Eskimeyen yıllardan geçiyorduk
Adım adım Hüseyin’e yürüyordu Kerbela
Adım adım suya hasret tanecikler
Ayaklara sırnaşıp sınaşıp
“Allah” dileniyordu…
Dokuz Muharrem’e karaya bürünürken
İsmini sunuyordu Yezid, Muaviye suretinde
Şakaklarından kan kusuyordu kılıçlar
Ölüm kalım arası sancılar vururken
Hüseyin, Ali’nin, Muhammed’in vuslatında
Dünya’ya direniyordu
Fecrin ışıkları söndükçe
Karanlığı avuçlarıyla tutuyordu melekler…
Ölüme rahmetini kuşanarak gidiyordu Hüseyin,
Daha tüyü bitmemiş Ali Ekber ve Abdullah
Cennetin kalbinde şehadet içiyor masumlar
Hastalıktan dudakları çatlamaktaydı Zeynel Abidin’in
Ve Amr ile Resulün soyu yürüyordu…
Hainler ordusuna kısılan sesiyle yalvarıp
“Rabbimiz bir”
“Kıblemiz bir”
“Peygamberimiz bir”
Diye sesleniyordu
Kalpleri körelmiş zalimler
Duyamıyordu…
Sadece
Adı Hur olan bir kahraman
Şehadetini bile bile
Hüseyin’e yürüyordu…
Ve fasık Yezidin askerleri
Adalete ihanet ederek
Bir damla su uğruna
Çocukların boynunu vuruyordu
Bir sahabe
Bin fasıka kılıç savururken…
Nehirler işte o gün
Kerbela’ya küsüyordu
Ağlıyordu Hüseyin’e bulutlar
Son nefesini verirken soruyordu
“Anam babam sana feda olsun” dediğiniz kim
Söyleyin
Kim okşardı saçlarımı…
Hiç kimse duymadı
Dört bin atın altında parçalandı bedeni
Döşü yarıldı Hüseyin’in
Gözlerinde vuslatına gözyaşı
Ağlama Hüseyin
Ağlama…
Senin için sonsuza dek
Ağlayacak Kerbela…
Âdem Efiloğlu